GÜNDEME İLİŞKİN


Ülkemiz zorlu bir dönemeçten geçiyor. 30 yılı aşkın süredir devam eden terör sorunun sona ermesi yönündeki toplumsal beklenti iyice yükseldi. Toplumsal huzura en çok ihtiyacımız olan günlerdeyiz. Artık can kaybı istemiyoruz. İşte bu yüzden her ne kadar bu iyimser havanın seçimler yaklaşırken yakalanmış olması şüphe uyandırıcı olsa da, sürecin siyasi rant uğruna heba edilmemesi tek arzumuzdur. Umarım bu süreç sonunda ulusal bütünlüğümüzü ve yüzyıllardır bu toprakları paylaşan toplumların kardeşliğini bozmayacak doğru bir uzlaşı noktası yakalanabilir.
 
Maalesef eczacılık alanında benzer bir iyimserlikten bahsetmek mümkün değil. 6197 sayılı yasada yapılan değişiklikler ve nüfusa göre sınırlamasının bizlere yansıması gereken moral, eczane ekonomilerin yaşadığı yangın nedeni ile kaybolup gidiyor. İşte bu zor geçiş sürecinde TEB II. Bölgeler Arası toplantısı, 22–25 Kasım tarihlerinde Afyon’da yapıldı. Doğal olarak eczacıların yaşadığı süreç toplantının gündem maddelerini belirledi. Konuşmalar 6197 sayılı yasanın yönetmelik taslağı ve eczane ekonomileri üzerine yoğunlaştı.
Yönetmelik taslağı ile ilgili TEB tarafından odamızdan ve tüm odalardan 27.09.2012 tarihinde görüş istendi. Odamız mevzuat komisyonu ve yönetim kurulumuzun hazırladığı rapor ile önemli gördüğümüz talep ve önerilerimiz 08.10.2012 tarihinde TEB’e gönderildi. Bizler, temelleri 1996 yılında Mersin’de yapılan bölgeler arası toplantıda atılan bu yasa değişikliğini ve yönetmelik taslağını önemsiyoruz. Taslak ile ilgili bizi endişelendiren en önemli husus; TEB tarafından odalardan görüş istenen, ardından Sağlık Bakanlığı ile yapılan görüşmeler sonucunda olgunlaştırıldığı söylenen yönetmelik taslağının son şeklinin örgüt ile paylaşılmaması olmuştur. Aradan geçen zamanda yönetmeliğin son hali tüm taleplerimize rağmen bölge eczacı odaları ile paylaşılmamış ve birlikte tartışma ortamı sağlanmamıştır. Bu konudaki hassasiyet maalesef ilgililere bir türlü anlatılamamıştır. Örgütten beklenilen demokratik ve katılımcı davranış yerine son zamanlarda, bilgiyi paylaşmak istemeyen, katılımcılığı ve demokrasiyi önemsemeyen ben merkezli yönetim anlayışı egemen olmuştur. Yönetmeliğe TEB’nin bakış açısı bu çerçevede bizlerden farklı oluşmuştur ve yönetmeliğin eczacının yönetmeliği değil bakanlığın yetkisinde olan bir yönetmelik olarak gördükleri anlaşılmaktadır. Hâlbuki bu yönetmelikler üzerinde, ancak çok uzun dönemlerde kapsamlı değişiklikler yapılabilmektedir. Bu nedenle yayınlanacak yönetmelik tarihi bir önem taşır. Ayrıca yönetmelikte daha önce adı hiç geçmeyen ikinci eczacılık, yardımcı eczacılık, bunların çalışma usul ve esasları, mevcut ve ileride mezun olacak tüm eczacıları derinden etkileyecek yerleştirme puanı gibi önemli konular var. Diğer odalar ne demiş, TEB komisyonu nasıl bir sonuca varmış, bu sonuç ne kadar doğru veya kabul edilebilir? Tüm bunların detayı ile tekrar tekrar tartışılması ve örgütün tamamının arkasında durduğu bir ortak metin haline dönüştürülmesi gerekmez mi? Yönetmeliği yayınlayacak olan bakanlık olabilir ama sahibi eczacının kendisidir. Bunu böyle görmüyorsan çıkacak her sonuca razısın demektir. Olması gereken şu andaki bilgi kirliliği ve sanal alemdeki tartışma ortamının yerine doğru tartışma zemininin oluşturulmasıdır.
Eczane ekonomileri, gündemin diğer önemli konusudur. Daralan ilaç pazarı nedeni ile eczane ekonomilerinin artık sürdürülebilir olmadığı bilinen bir gerçeklik. Bu konu bölgeler arası toplantıda pek çok oda başkanı tarafından dile getirildi. Odamızın yaptığı eczane karlılık tablosu kullanılarak 50.000 ve 30.000-TL ciro yapan iki eczanenin gerçek verileri kullanılarak karlılık sunumunu yaptık. Çok uzun zamandır bu konuya dikkat çekmeye çalışıyoruz. Mevcut politikalar nedeni ile artık eczanelerin varlığını devam ettiremez durumda olduğu, pek çok eczanenin krediler sayesinde ayakta kalmaya çalıştığını anlattık. Zamanında alınması gereken önlemler gecikince bu sonuç kaçınılmaz hale geliyor. Örneğin KKI’in Ekim ayında eczacılar üzerinden kaldırılması gerektiğini ifade eden protokol maddesi bugün hala hayata geçirilemedi. 2011 Kasım ayında bizlerden gasp edilen 129 milyon lira, hala tahsil edilemedi. Odamızın ve üyelerimizin büyük mücadelesine rağmen, eylemliliğin TEB tarafından ülke genelinde yeteri kadar organize edilememesi ve müzakere sürecinin iyi yönetilememesi nedeni ile başarıya ulaşamadık. Siyasi sorumluluğu olanların, eczacının mücadelesinde yeterince devreye girmemesi de sonucu olumsuz etkiledi. Diğer yandan protokolde reçete bedeli olarak verilen 25 kuruşun bir rahatlama sağlamadığı kesin. Şimdi bu rakamın 50 veya 75 kuruşa yükseltilmesinden bahsediliyor. Sonucu hep beraber göreceğiz. Eczane hizmet bedelinde sağlanacak böyle bir artış bile bugün için eczane ekonomilerini olumlu etkilemekten çok uzaktır. Kutu başı bir kazanım sağlanmadıkça, eczacıya farklı konularda meslek hakkı sunulmazsa, eczanelerin ayakta kalması imkânsızdır. Global bütçenin 2013 için sadece yüzde 7 artışla 15.7 milyar lira olarak belirlenmesi bizlere bu yılında zor geçeceğini gösteriyor. Planlanan global bütçe yıllık enflasyon ve nüfus artışını bile karşılamıyor. Bu nedenle eczacılarımızın karlılık analizlerini sürekli kontrol altında tutması, giderlerini azaltacak çalışmalar yapması gerekiyor.
Tabi tüm bu yaşananlar içerisinde eczacının da artık kendini objektif olarak değerlendirmesi, mesleğin toplumdaki yerini göz önüne alarak kendini geliştirmesi gerekmektedir. Toplumun ihtiyaçlarına doğru ve etik olarak cevap veremeyen meslekler, tarih sahnesindeki yerlerini daima kendilerine karşı oluşturulan alternatiflerine terk etmek zorunda kalmışlardır. Bu anlamda gerek akademik olarak gerekse meslek ile ilişkili konularda eczacı bilgisini her zaman güncel tutmalıdır.
Sonuç olarak bu zorlu sürecin atlatılmasında hem eczacılarımıza hem de meslek örgütlerimize daha pek çok görev düşüyor.
Saygılarımla..04.02.2013
                                                             Ecz. Hüseyin ŞİMŞEK
                                                            Yönetim Kurulu Başkanı